1. Giriş
Son yıllarda oldukça fazla gündeme gelen konu, yapay zeka teknolojisi. Bu teknoloji adını duyurduğu herkesi meraka sevk ettiği ve ilgi çekici bir algıya sahip olduğu görülmektedir. Aynı zamanda, her geçen gün yeni bir formunun piyasa sürüldüğü, teknoloji firmalarının bir yenisini üretmeye yönelik birbirleriyle yarışa girdiği bir ticari rekabet alanı durumundadır. Uluslarası düzeyde ülkelerin de politikalarında sık sık yer verdiği hatta Türkiye’de yerel seçimler sürecinde mahalle muhtarlarının bile seçim vaatlerini işgal etmiş durumdadır. Yapay zeka teknolojisi özelinde genel olarak teknolojinin bir takım avantajlarının olduğu iddia edilmekle birlikte sağlık, eğitim, çevre ve benzeri konularda dezavantajlara da sahip olduğu bilinmektedir. Bu yazıda yapay zeka teknolojisi özelinde teknolojinin çevresel etkilerinden bahsedilecektir.
İnsanoğlu toplu halde yaşayıp bir kültür oluşturmaya başlayınca önce hayvanları evcilleştirmiş ve onu kendine yardımcı olarak kullanmıştır. Ancak insanoğlunun hayvanların gücünden istifade etmesi hayvan nesline veya doğaya zarar verecek biçimde olmamıştır. İnsanlar daha sonra geliştirdikleri ileri teknoloji ile çalışmaya başladıktan sonra, dünyanın hem doğal yapısını olumsuz yönde etkilemeye başlamış hem de bu doğal yapıya hızla değiştirmiştir. Bu değişiklik sosyal yapıyı da etkilemiştir. Geliştirilen teknoloji insanoğlunu, doğanın tahakküm altına alınması ve teknoloji için ihtiyaç duyulan enerjinin elde edilmesi için doğal kaynakların tüketilmesi anlayışına götürmüştür.
16. yüzyıl ile birlikte insan düşüncesi Batılı anlamında önemli bir değişiklik kaydetmiştir. Bu aşama neticesinde insanların insanlarla olan ilişkilerinin yanı sıra insan doğa ilişkisinde de bazı gelişmeler yaşanmıştır. Dönemin önemli düşünürleri, insanın doğa ile olan ilişkisi bağlamında bazı günümüzde de bilhassa batılılarca kabul gören görüşler ortaya atmışlardır. Ulaşılmaya çalışılan fikir sisteminden, yeni bir insan-doğa ilişkisi tasarımı ortaya çıkmıştır. Ancak bu tasarımın bir sonucu olarak bugünkü Batı uygarlığı, insan-doğa ilişkisinde varoluşun temeline insanı oturtmakla kalmamış, onun çevresini oluşturan her şeyi de insanın hizmetkârı olarak ve tahakkümü altındaki eşyalar/metalar olarak algılanmasına neden olmuştur. Özellikle 16. ve 17. yy'larda Descartes ve Bacon gibi felsefecilerin ortaya attıkları mekanik dünya görüşü ile birlikte insanoğlunun doğaya bakış açısı değişirken, geliştirilen teknolojilerin doğaya verdiği zarar görmezden gelinmiştir. 16. yy ’da ortaya atılan bu fikirlerden de destek alınarak hızla gelişen Sanayi Devrimi ile beraber çevresel sorunlar baş göstermiş gelinen noktada bugün bu sorunlar çevresel krize dönüşmüştür. Günümüz teknolojisinin motivasyon kaynağı ve felsefi alt yapısı o günlerde ortaya atılan bu fikirler temelinde gelişmiş ve bugünün teknolojiye yön veren küreselcilerince bu bozuk anlayış sürdürülmeye devam etmektedir.
Teknoloji yalnızca çevresel krize değil aynı zamanda üretim maksadı, kullanım amaçları ve yan etkileri ile birlikte ahlaki dezenformasyona neden olarak sosyo-kültürel yapıyı da olumsuz olarak etkilemiştir.
Tüm bu yönleri nedeniyle modern teknoloji ve günümüzde bu teknolojinin yeni ürünü olarak tanıtılan yapay zeka teknolojisi sorunsaldır. Çünkü toplumsal değişmede önemli bir faktördür. Toplumlardaki inançlara göre büyük çaplı teknoloji değişmeler toplumsal sorunlara çözüm getirirler. Ancak, çoğunlukla da sorunlara çözüm getirmekte aciz kalabilmektedir. Başka bir deyişle, bir sorunu çözerken başka büyük sorunların doğmasına yol açabilmektedir. Alvin Weinberg e göre bu durum ‘teknolojik bağlılıktır’ (technological fix). Buna göre her yeni teknoloji kendisinden önce çözüm olarak sunulan teknolojinin neden olduğu sorunları çözmek için icat edildiği iddia edilmektedir.
Teknolojinin gelişimiyle birlikte, çevresel sorunların arttığına dair birçok örnek bulunmaktadır. Örneğin, büyük veri merkezlerinin enerji tüketimi, yapay zeka algoritmalarının çalıştırılması için gereken yüksek hesaplama gücü, elektronik atıkların artması gibi faktörler çevresel sorunlara katkıda bulunmaktadır. Ayrıca, yapay zeka destekli tarım uygulamaları, su kullanımını arttırarak su kaynaklarının tükenmesine ve çevresel dengenin bozulmasına yol açabilmektedir.
Teknolojinin hızlı bir şekilde gelişmesi ve elektronik cihazların artması, elektronik atıkların miktarını artırmıştır. Bu atıkların çoğu geri dönüştürülmez ve çevreye zararlı kimyasallar içerebilir. Dünya çapında her yıl 50 milyon metrik ton elektronik atık üretilmektedir (Kaynak: Global E-waste Monitor 2020).
Büyük veri merkezleri, milyonlarca sunucunun sürekli olarak çalıştığı karmaşık yapılar olduğu için büyük miktarda enerji tüketmektedirler. Bu durum, elektrik enerjisi üretiminde kullanılan fosil yakıtların yanmasına ve dolayısıyla sera gazı emisyonlarının artmasına neden olmaktadır. Bir veri merkezinin yıllık enerji tüketimi genellikle birkaç megavat-saat ile birkaç yüz megavat-saat arasında değişebilmektedir. Örneğin, büyük bir veri merkezinin yıllık enerji tüketimi ortalama 100 megavat-saat civarındadır.
Teknoloji üretimi için gereken hammaddelerin çıkartılması ve işlenmesi, doğal kaynakların aşırı kullanımına ve çevresel tahribata yol açmaktadır. Teknoloji üretimi için kullanılan doğal kaynak miktarı oldukça yüksektir. Örneğin, bir cep telefonunun üretimi için yaklaşık 70 kg maden cevheri, 42 kg kimyasal ve 22 kg plastik gibi malzemeler gerekmektedir. 2020 yılı itibarıyla dünya genelinde yaklaşık 5 milyar cep telefonunun aktif olarak kullanıldığı tahmin edilmekteyken, bu kullanım nedeniyle kişi başına 26,2 kg kimyasal düşmektedir.
Teknoloji genel olarak kişisel ve toplumsal faydalarının özellikle medya aracılığıyla abartılarak sunulduğu, olmazsa olmaz ihtiyaç olarak gösterildiği ancak olumsuz etkilerinin görmezden gelindiği bir çevresel, ahlaki ve sağlık sorunları sorunlarına doğrudan ya da dolaylı olarak yol açmaktadır. Yapay zeka teknolojisi ile birlikte, kişisel verilerin paylaşılması ve kişilere ait zamanın kişilerin ellerinden alınacak olması, bir çok alanda robotların çalışacak olması ile işsizlik sorununun ortaya çıkması, yapay zeka teknolojisisin yaygınlaşması ile özellikle dikkat eksikliği ve odaklanma sürelerinin azalması gibi sorunlar da beraberinde getireceği ön görülmektedir.
Araştırmacılar ChatGPT'nin öncülü olan GPT-3'ün 500 milyardan fazla kelimeden oluşan bir veri tabanı üzerinde eğitilmesinin 1.287 megawatt saat elektrik ve 10.000 bilgisayar çipi gerektireceğini tahmin edilmektedir. Bu miktar, ABD’de bir yılda yaklaşık 121 eve sağlanacak güç ile eşdeğerdir.
Bitcoin şu anda 2015 yılına kıyasla 66 kat daha fazla enerji tüketiyor; öyle ki bu nedenle Çin ve New York, kripto para madenciliğini yasaklamıştır. Bitcoin madenciliği yılda 137 milyon megawatt saat elektrik yakıyor ve karbon ayak izi neredeyse Yeni Zelanda kadar büyüktür.
Şu anki verilerle Bitcoin madenciliği, küresel CO2 emisyonlarının yaklaşık olarak %2’sinden sorumludur. Bir danışmanlık firması olan Gartner, yapay zekâ geliştirmelerinin bu hızla ilerlemesi durumunda 2030 yılına kadar endüstrinin küresel elektriğin %3,5’ini tüketeceğini öngörülmektedir.
Teknolojiyi elinde tutan, üreten ve yeni teknolojilerin hangileri olacağına karar verenlerin, insan ve çevre sağlığını önceleyen bir anlayıştan ziyade kendi kazanımlarını ön planda tuttukları aşikardır. Teknolojinin adeta kutsandığı çağımızda insanoğlunun odak merkezi sadece bir tek organa hitap etmektedir. İnsanoğlu sadece gözünün gördüğünü somutlaştırabilmekte, yaratılışla birlikte bahşedilen zihin, akıl, hayal kurma becerileri teknolojinin sunduğu araçlarla her gün daha da işlevsiz hale gelmektedir. Modern çağda kurulan medeniyet göz medeniyetidir. Yapay zeka teknoloji ile birlikte yaratılış esnasında insanoğluna bahşedilen en büyük nimetlerden olan ve insanı insan olmayan mahluklardan ayıran zeka da zamanla işlevini yitirecektir.
Sonuç
Teknolojinin hızla ilerlemesi ve yayılması, insanlık için birçok yeni olanak sunarken, aynı zamanda çevresel sorunları da beraberinde getirmiştir. Özellikle yapay zeka gibi yenilikçi teknolojilerin yükselişi, çevresel sürdürülebilirlik açısından yeni ve önemli soruları gündeme getirmiştir. Geleneksel endüstriyel süreçlerin yanı sıra, yapay zeka teknolojisinin de kaynak tüketimi, enerji ihtiyacı ve atık yönetimi gibi çevresel etkileri bulunmaktadır. Yapay zeka teknolojisinin çevresel boyutunu ele alarak, teknolojinin çevreye olan etkilerini tartışmayı ve sürdürülebilir bir gelecek için alternatif çözüm önerileri detaylı bir şekilde incelenmelidir. Yapay zeka teknolojisinin hızla yayılmasıyla birlikte, çevresel sürdürülebilirlik açısından dikkat edilmesi gereken kritik noktaların daha da belirgin hale geldiği bir dönemde, bu konunun daha geniş bir toplumsal tartışma ve farkındalık gerektirdiği açıktır.
Teknoloji, insanlık için kurtuluş olarak sunulduğu günden bu yana insanlık alemi için yeni sorunların odak merkezi olmuştur. J. Robert 1945 yılında atom bombasını icat ettiğinde bunu insanlık adına bulduğunu düşünüyordu ancak atom bombası Japnoya’da 210 bin kişi hayatını kaybetti. 1952 yılında hava kirliliği nedeniyle Londra’da 4 bin kişi hayatını kaybetti. Çernobil kazasında 90 bin insan hayatını kaybetti. Teknoloji aleyhine örnekleri çoğaltmak mümkün.
Son olarak İsmet Özel’in sözüne atıf yaparak bitirmek istiyorum:
"Teknoloji benden aldıklarını bana geri versin, ben teknolojinin bana verdiklerini geri vermeye hazırım."
Yorum Gönder