Siyanürle Altın İşletmeciliği Faaliyetinin Çevresel Etkileri

Siyanürle Altın İşletmeciliği Faaliyetinin Çevresel Etkileri

13.02.2024 tarihinde Erzincan ili İliç ilçesi Çöpler Köyü mevkiinde Anagold Madencilik San. ve Tic. A.Ş. tarafından işletilen altın madeninde bir kaza meydana gelmiş ve bu kazan tüm Türkiye’de korku ve endişeyle birlikte derin bir üzüntüye sebep olmuştur. Kaza nedeniyle vefat eden işçilere Allah’tan rahmet diliyor, tüm Erzincanlılara geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum. Meydana gelen felaketle birlikte Türkiye kamuoyunda gündeme gelen siyanürle altın ayrıştırma çalışmasının çevresel etkilerini değerlendirmek ve bazı meselelere açıklık getirmek istiyorum.

Siyanür ile ayrıştırma yapılan yığın liç alanında meydana gelen göçük sebebiyle 9 madencimizin göçük altında kaldığı bu felakette, siyanür ve sülfirik asit içeriğine sahip, toksik ağır metal barındıran ve insan ve çevre sağlığı için çok tehlikeli olan atık yığının Fırat nehrine uzanan vadi boyunca yaklaşık 700-800 m hareket ettiği belirtilmiştir.

Konu ile ilgili olarak daha önce farklı sivil toplum kuruluşlarınca; “Çöpler Kompleks Madeni 2. Kapasite Artışı ve Flotasyon Tesisi Projesi Sahasının felaket riski taşımakta olduğu, deprem riski, su kaynakları ve nehirlerin korunması bakımından bilimsel gerçeklere aykırı olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca ÇED Olumlu kararı verildiği, Proje sahasının Türkiye’nin en büyük su toplama havzasına sahip Fırat Nehri'ne sadece birkaç yüz metre uzaklıkta, Munzur dağları ekosistemi içerisinde bulunduğu, kirliliğin tüm ekosisteme ağır hasarlar vereceği; hava, su, toprağın ağır metaller ve kimyasallarca yavaş yavaş zehirleneceği” uyarısında bulunulmuş, tüm yetkililere ve kamuoyuna çağrıda bulunularak, gerekli tedbirlerin ivedilikle alınması istenmiştir.

21 Haziran 2022 tarihinde meydana gelen siyanür borusunun patlaması sonucu tonlarca siyanürlü çözeltinin toprağa, suya ve havaya karışması riski de söz konusu olmuştur.

Genel Bilgi

Siyanür, karbon ve azot içeren bir grup kimyasal maddeye verilen genel bir isimdir. Siyanür bileşikleri hem doğal olarak bulunan hem de insanlar tarafından üretilen (antropojenik) kimyasallardan oluşur. Kendine özgü özellikleri nedeniyle siyanür, metal parçalar ile plastikler, sentetik kumaşlar, gübreler, bitki zararlıları için ilaçlar, boyalar ve ilaçlar gibi çok sayıdaki genel organik ürünlerin imalinde kullanılır. Eklem bacaklılar, böcekler, bakteriler, yosunlar, mantarlar ve daha üst yapıdaki bitkilerin çeşitli türleri dahil siyanürün iki binden fazla doğal kaynağı bulunmaktadır. Gaz halindeki hidrojen siyanür ile katı haldeki sodyum ve potasyum siyanür insanlar tarafından üretilen siyanürün başlıca biçimleridir. Hidrojen siyanürün (HCN) doğal kaynağı amigdalin adı verilen şekerimsi bir bileşik olup, kayısı, fasulye filizi, mahun cevizi, kiraz, kestane, mısır, kuru fasulye, mercimek, nektarin, şeftali, yer fıstığı, pecan cevizi, antep fıstığı, patates, soya fasulyesi ve ceviz dahil pek çok meyve, sebze, çekirdek ve kabuklu yemişte bulunur. Acı bademin çekirdeğinde amigdalin şeklinde yaklaşık 1 mg HCN bulunur. Siyanürün doğal olarak bulunan bu şekillerine ilâve olarak, araçlardan kaynaklanan egzoz gazı (7–9 mg/km), sigara dumanı (0,5 mg/kg vücut ağırlık) hatta yollara dökülen tuz ile sofra tuzu (20 mg/kg vücut ağırlık) gibi hergün karşılaşılan yapay kaynaklarda da siyanür bileşikleri bulunmaktadır (Logsdon v.d., 1999).

Madencilikte siyanür kullanımı 1880'li yıllara dayanmaktadır. Özellikle altın ve gümüş üretiminde kullanılan siyanürün, kapalı devre sistemler ile kullanımı gerçekleşmektedir. Üretim sonucu oluşan atıklardaki siyanürü uzaklaştırmak INCO prosesi gibi çeşitli prosesler ile mümkündür. Madene uygun planlama, yönetmelikler ve günümüz teknolojisi ile siyanürün taşıdığı riskler ortadan kaldırılmaktadır.

Siyanürizasyon altın cevherlerinden altın elde etmek için kullanılan en yaygın kimyasal zenginleştirme prosesidir. Altın liçi sırasında altın ve gümüş kazanılırken mineralojik yapısına bağlı olarak cevherde bulunan bakır (Cu), çinko (Zn), nikel (Ni), demir (Fe) ve kobalt (Co) metallerini içeren minerallerde çözünerek, çeşitli siyanür-metal komplekslerini oluşturmaktadır. Oluşan bu kompleksleri içeren atık siyanür çözeltileri atık havuzlarında toplanmaktadır. Bu noktada, söz konusu komplekslerin cinsi ve özellikleri gerek işletme gerekse çevreye vereceği zararın minimuma inmesi için çok önemlidir (İpekoğlu ve Mordoğan, 1993). Çevre açısından çok tehlikeli olan altın liç atıkları bozundurularak, yasal sınırlara indirilir. Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerde atıklardaki toplam siyanür (CNWAD) derişimi 10 ppm’den az olmalıdır. Türkiye’de bu derişim esas alınmaktadır (Yılmaz v.d., 2019). Dünya bankasına göre, atık havuzuna ve çevreye boşaltılacak zayıf asitte ayrışan siyanür bileşiklerinin derişimi sırasıyla 50 ve 0,5 ppm’den az olmalıdır (Kuyucak ve Akçıl, 2013).

Doğada bulunan her cevher birbirinden farklı özellikler gösterir ve her bir altın cevherinin siyanürizasyona karşı vereceği tepki de farklıdır. Ancak genellemeler yapılarak, siyanür liçi sonunda, atıklardaki siyanür i) serbest siyanür, ii) kompleks halinde bulunur. Komplekslerde kararlılık sabitlerine göre zayıf siyanür kompleksleri ve kuvvetli siyanür kompleksleri olarak ayrılmaktadır. Zayıf siyanür kompleksleri (CNWAD) ve kuvvetli siyanür kompleksleri (CNSAD) toplamına “toplam siyanür’’ adı verilir. Genel olarak, tesis atıkları serbest ve kompleks siyanürler halinde 50-400 ppm arasında siyanür içermektedir. Gelişmiş ülkelerde, toplam siyanür derişimi (CNTOPLAM) için standart, siyanürlü atıkların açık arazilere boşaltılabilmesi için 0,5-2,0 ppm, içme suyu için 0,2 ppm ve Uluslararası Çalışma Örgütüne (International Labour Organization, ILO) göre havada olması gereken HCN derişimi maksimum 10 ppm’dir (İpekoğlu ve Mordoğan, 1993).

Kısaca, yaşayan canlılar ve çevre sağlığı açısından altın tesislerinde meydana gelen atıklardaki siyanür derişimi oldukça düşürülmelidir. Siyanürü bozma veya geri kazanma prosesleri, atığın serbest siyanür veya zayıf asitte ayrışabilen siyanür içeriği ile ilgilidir (Çelik v.d., 1997). Metal-siyanür bileşiklerinin denge sabitleri büyüdükçe, söz konusu bileşiğe sahip atıkları bozundurmak zorlaşır ve çevreye verdikleri zararın ömrü uzar (Çelik v.d., 1997).

Siyanürün Gaz Faza Geçmesi

Siyanürün gaz ya da sıvı formda olmasını belirleyen parametre çözeltinin pH konsantrasyonudur. Düşük pH veya nötral pH düzeylerinde siyanürün baskın formu hidrojen siyanürdür. pH konsantrasyonu arttıkça siyanür anyonu (CN-) baskın form haline geçmektedir. pH 11’in üzerinde olduğu durumlarda siyanürün neredeyse tamamı çözeltide CN- olarak kalmaktadır. pH 7 düzeyinde olduğunda ise siyanürün %99’u HCN formuna gelir ve gaz faza geçmiş olur. pH 9,3-9,5 aralığında ise CN- ve HCN dengededir (Salihoğlu, 2024).

Altın madenciliğinde kullanılan siyanür çözeltisinin pH düzeyi, buharlaşmaya izin vermeyecek şekilde, 11’de tutulmaya çalışılmaktadır. Ancak atık barajların çevresel koşullara açık yapısı düşünüldüğünde, havadaki karbondioksiti içine alabileceği veya asit yağmurlarından etkilenebileceği düşünüldüğünde, bu pH düzeyini korumak kolay olmayacaktır. İklim değişikliği hem atmosferdeki karbondioksit düzeyinin artışına hem de düzensiz yağışlara neden olmaktadır. Bu da barajların gerek pH açısından gerekse sıvı hacmi açısından kararlı durumunu korumayı zorlaştıracaktır.

Çeşitli bilimsel çalışmalar siyanürün maden sahası içinde buharlaşabildiğini, HCN formuna dönüştüğünü rapor etmektedir. Siyanür buharlaştığında ortam havası içinde asılı kalmaktadır. Sayed Mohamed Zain ve ark. (2017) altın madeni yakınındaki atmosferde farklı konsantrasyonlarda HCN tespit etmiştir. Orloff ve ark. (2006) bir altın yığın liç alanının 457,2 m’lik çapı içinde havada 0,26-1,86 ppb düzeyinde değişen HCN konsantrasyonları tespit emiştir. Liç yığınından 1 m mesafede 1ppm düzeyinde HCN düzeyine rastlandığı, mesafeye göre havada 0,3-0,6 ppm düzeyinde HCN bulunduğunu rapor eden çalışmalar bulunmaktadır (Tran ve ark, 2019). Brüger ve ark. (2018) bazı alanların havasında 5ppm’e ulaşan düzeyler tespit etmiştir. Literatürde rapor edilen bazı düzeylerin iş güvenliği ve sağlığı açısından izin verilen seviyelerin (4,7 ppm) (NIOSH, 2024) üstünde olduğu görülmektedir.

Siyanürle Altın Madenciliği Faaliyeti Sonucu Toprak Kirliliği

Siyanürle altın madenciliğinde tonlarca toprak kirlenir. Bunun birkaç nedeni vardır: Asit maden drenajı; atık barajlarından olan sızmalar, taşmalar veya baraj kazaları; siyanür liçi işlemi görmekte olan yığınlarda erozyon vb. AB’de son yıllarda yaşanmış siyanürle ilgili kazalar (Stava, İtalya, 1985; Los Frailes, İspanya, 1998; Baia Borsa, Romanya, 2000) dikkatlice incelenmelidir.

Asit Maden Drenajı: Maden alanında yapılan sıyırma işleminden sonra (üst toprak katmanında ağaçların kesilmesi ve verimli toprağın sıyrılması) cevherin bulunduğu katmana kadar patlatmalar yapılır (Bu patlatmalar partikül madde kirliliği kaynağıdır). Cevherli toprak liç alanına taşınırken, cevhersiz kayaç ve toprak (pasa) ayrı bir yerde depolanır. Maden alanında yer alan kayaç yığınları veya pasalar asit maden drenajı (asidik ve çok kirlenmiş sızıntı suyu) oluşumuna neden olmaktadır. Bu pasa ve kayaç yığını içindeki demir sülfür minerallerinin (pirit vb.) atmosferdeki oksijen ve nem/su ile tepkimeye girmesiyle asidik karakterde su akışları meydana gelir. Bu sular, karşılaştığı ağır metalleri çözerek suyun ve toprağın kirlenmesine neden olur (Tabelin ve ark., 2020). Altının cevherde tipik olarak çok düşük konsantrasyonlarda (10 g/ton) bulunduğu (AP, 2013) düşünüldüğünde, her gr altın için tonlarca ton toprağın kaldırılacağı ve işlemden geçirileceği açıktır. Bu toprakların büyük bir kısmı asit maden drenajına kaynaklık edecektir. Maden kapandıktan sonra hem maden alanının hem de atık barajlarının neden olduğu asit maden drenajı örnekleri bilimsel literatürde bolca mevcuttur. Naicker ve ark. (2003) tarafından Güney Afrika’da altın madenciliği yapılan bir bölgedeki yüzeysel sular, yeraltı suyu ve topraklar analiz edilmiştir. Sonuçlar yeraltı suyunun pirit oksidasyonu nedeniyle asitlenmiş olduğunu, çok yüksek düzeyde ağır metal içerdiğini göstermiştir.

Su seviyesinin yüzeye yakın olduğu yerlerde üst tabakadaki (20 cm derinlikteki) toprağın ağır metallerle ciddi seviyede kirlenmiş olduğu görülmüştür. Toprağın kirlenme nedeninin yeraltı suyunun kapiler yükselmesi ve buharlaşması olduğu belirtilmiştir. Kirlenmiş yeraltı suyu alandaki akarsuya ulaşmış, akarsuyun pH seviyesini düşürmüştür. Kaynaktan 10 km uzakta bile su kirliliğinin devam ettiği görülmüştür. Hidayati ve ark. (2009) iki altın madeni alanında sucul çevrelerde (su ve sediment) ağır metal kirliliğini araştırmış ve yüksek seviyelerde ağır metal ve siyanür kirliliği rapor etmişlerdir.

Araştırmacılar(Hidayati ve ark., 2009) siyanürün atık barajından sızdığını belirtmişlerdir. Ayrıca Miserendino ve ark. (2013) altın madenciliğiyle ilgili, 1-Atık barajlarından sızma veya taşma, 2)Atık alanlarının uygunsuz bir şekilde kapatılmasından kaynaklanan kirletici drenajı, 3) Arazi kullanımında değişikliklerden kaynaklanan toprak erozyonuyla kirletici akışı problemlerini rapor etmiştir.

Siyanür veya bileşikleri organizmalarda birikir mi?

Siyanür çok çabuk reaksiyona girerek bozunmaya uğrasa bile farklı kararlılıkta kompleksler ve tuzlar oluşturur (Flynn ve Haslem, 1995). Yüzlerce farklı bileşik oluşturabilir; çok düşük konsantrasyonlarda bile canlılar için toksiktir (Flynn ve Haslem, 1995). Siyanürün oluşturduğu bileşikler, orijinal siyanürden daha az toksik olsa bile çevresel ortamlarda uzun süreler kalıcıdır. Bu bileşiklerin bazılarının bitki dokularında birikebildiği bilinmektedir (Eisler, 1991). Benzer pek çok çalışma Moran (1999) tarafından örneklendirilmektedir. Ancak mevcut yasalar bu siyanür bileşiklerinin araştırılmasını gerektirmemektedir. Maden sahalarında kullanılan siyanür hızla parçalanarak potansiyel toksik bileşikler oluşmakta, bu bileşikler uzun süreler boyunca kalıcı olamaktadır (Moran, 2001). Siyanürün ne kadarının buharlaştığıyla ilgili tartışmalar sürmektedir. Tükenmiş cevherdeki orijinal siyanürün çoğu diğer toksik formlara (siyanür-metal kompleksleri, siyanat, tiosiyanat vb) dönüşmektedir. Metal siyanür komplekslerinin çoğu tükenmiş cevherde iklim ve ortam koşullarına göre onlarca yıl kararlı halde kalabilmektedir (Moran, 2001; Johnson, 2000).

Avrupa Birliği’nde Siyanürle Altın Madenciliğinin Yasaklanması

2000 yılında Romanya-Baia Mare Altın Madeni'ndeki kaza, atık maden barajının çökmesi sonucu Tisza Nehri'ne sızmış siyanür ve ağır metal içeren atıkların, Romanya, Macaristan, Sırbistan ve Bulgaristan sınırlarını aşarak Karadeniz'e kadar yayılmasına neden oldu. Kaza sonrasında suyun siyanür konsantrasyonu sınır değerlerinin 100 katına çıktı; deniz yaşamı ciddi şekilde zarar gördü. 2 milyondan fazla insanın içme suyu zehirlendi. Bu kaza, siyanürlü madencilik konusunu Avrupa'nın birçok ülkesinde ve Avrupa Birliği Parlamentosu'nda tartışmaya açtı. Çek Cumhuriyeti'nde 2002'de, Almanya'da 2009'da ve Macaristan'da 2009'da siyanürlü madencilik yasaklandı (EU, 2011). Yasaklamalar, ekonomik olarak uygun olmayan düşük tenörlü rezerv alanlarındaki madencilik faaliyetlerini engelledi. Bu gelişmeler, Avrupa ülkelerini etkiledi ve 2010'da (felaketin 10. yıldönümünde) AB Parlamentosu, AB Komisyonu'na siyanürlü altın madenciliğini AB topraklarında yasaklama önerisinde bulundu (EU, 2011). Ancak bugüne kadar, Komisyon, Parlamento'nun talebine yanıt vermedi.

Sonuç

Sonuç olarak, siyanürle altın madenciliği faaliyetlerinin çevre ve insan sağlığı üzerinde ciddi zararlar oluşturduğu açıkça görülmektedir. Bu faaliyetler sonucunda ortaya çıkan çeşitli kazalar ve atıklar, toprak, su ve hava kirliliğine neden olmakta ve doğal yaşamı ciddi şekilde etkilemektedir. Ayrıca, siyanür ve bileşiklerinin birikimiyle ilgili potansiyel riskler de göz ardı edilmemelidir.

Avrupa'da yaşanan çeşitli kazaların ardından bazı ülkelerde siyanürlü madencilik yasaklanmış olsa da, bu faaliyetlerin devam ettiği ve birçok ülkede hala yaygın olarak kullanıldığı unutulmamalıdır. Bu durum, çevre ve insan sağlığı açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.

Ülkemizde de siyanürle altın madenciliği faaliyetlerinin çevresel etkileri ve riskleri göz önünde bulundurularak gerekli önlemlerin alınması ve denetimlerin sıkı bir şekilde yapılması gerekmektedir.

Sonuç olarak, siyanürle altın madenciliği faaliyetlerinin çevre ve insan sağlığı için zararlı olduğu açıktır. Bu nedenle, bu tür faaliyetlerin kontrol altına alınması ve sürdürülebilir çözümlerin geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır.

Kaynak

Feray Koçan, 2021, Uluslararası Mühendislik Araştırma ve Geliştirme Dergisi

EU, 2011, C 81 E/74, Official Journal of the European Union 15.3.2011

Flynn, C. M. and S. M. Haslem, 1995, Cyanide Chemistry—Precious Metals Processing and Waste Treatment: U. S. Bur. Of Mines Information Circular, 300 pages.

Eisler, R., 1991, Cyanide Hazards to Fish, Wildlife, and Invertebrates: A Synoptic Review: Contaminant Hazard Review report 23, U. S. Dept. Interior, Fish and Wildlife Service, 55pages.

Moran, R. 2001. More cyanide uncertainties: lessons from the Baia Mare, Romania, spill-waterquality and politics. Washington: Mineral Policy Center, MPC issuepaper#3.

C. A. Johnson, D. J. Grimes & R. O. Rye (2000) Fate of process solution cyanide and nitrate at three Nevada gold mines inferred from stable carbon and nitrogen isotope measurements, Mineral Processing and Extractive Metallurgy, 109:2, 68-78, DOI:10.1179/mpm.2000.109.2.68

AP, 2013. Avrupa Parlamentosu, Background Note On Cyanide In Gold Mining.

Naicker, K., Cukrowska, E., McCarthy, T.S., 2002. Acid mine drainage arising from gold mining activity in Johannesburg, South Africa and environs, Environmental Pollution, 122, 29-40.

Tabelin et al., 2020. Acid mine drainage formation and arsenic mobility under strongly acidic conditions: Importance of soluble phases, iron oxyhydroxides/oxides and nature of oxidation layer on pyrite, Journal of Hazardous Materials, 399, p. 122844.

Hidayati, N., Juhaeti, T., Syarif, F., 2009. Mercury and Cyanide Contaminations in Gold Mine Environment and Possible Solution of Cleaning up by Using Phytoextraction, HAYATI Journal of Biosciences, p 88-94

Miserendino ve ark., 2013. Challenges to measuring, monitoring, and addressing the cumulative impacts of artisanal and small-scale gold mining in Ecuador, Resources Policy, 38 (4), Pages 713-722

Sayed Mohamed Zain, S.M., Shaharudin, R., Kamaluddin, M.A., Daud, S.F., 2017. Determination of hydrogen cyanide in residential ambient air using SPME coupled with GC–MS. Atmos. Pollut. Res. 8, 678–685. https://doi.org/10.1016/j.apr.2016.12.013.

Orloff, K.G., Kaplan, B., Kowalski, P., 2006. Hydrogen cyanide in ambient air near a gold heap leach field: measured vs. modeled concentrations. Atmos. Environ. 40, 3022–3029. https://doi.org/10.1016/j.atmosenv.2005.09.089.

Tran, Q.B. ve ark. , 2019. Assessing potential hydrogen cyanide exposure from cyanide-contaminated mine tailing management practices in Thailand's gold mining , Journal of Environmental Management 249, 109357.

Brüger, A., Fafilek, G., Rojas-Mendoza, L., 2018. On the volatilization and decomposition of cyanide contaminations from gold mining. Sci. Total Environ. 627, 1167–1173. https://doi.org/10.1016/j.scitotenv.2018.01.320. NIOSH, 2024.

NIOSH pocket guide to chemical hazards - hydrogen cyanide. https:// www.cdc.gov/niosh/npg/npgd0333.html/(Erişim 17 Şubat, 2024)

 

 

 

Post a Comment

Daha yeni Daha eski